6 Ocak 2023 Cuma

Krispy Kreme Doughnuts Kupa Tasarımları


Krispy Kreme Doughnuts Firması için yaptığım ilk tasarımlar. 


Beyaz Döküm | Sgrafitto | 1060 derece  Sırlı pişirim


Ø=9cm/h=11cm/V=350ml


16 Ekim 2022 Pazar

Deri Runik Tengri ( 𐱅𐰭𐰼𐰃 ) Kolye ve Bileklik


Deri Runik Tengri ( 𐱅𐰭𐰼𐰃 ) Kolye ve Bileklik

Tengricilik inancına göre doğadaki tüm varlıkların bir ruhu vardır. Tengri onların en yükseği, en büyüğüdür. Bu tasarımda Ön Türklerin mitolojik Tengri sembolü kullanılmıştır. Kolye ucu hakiki deriden yapılmıştır ve boyutu ayarlanabilir. Deri ip uzunluğu 25-35cm aralığındadır.
Seramik pandantifin çapı 3,5 cm
Ön Türklerin yazıdan önce kullandıkları semboller (tamgalar), daha sonra harf şeklini almıştır. Her tamganın bir anlamı vardır. Bileklik: 6x2cm, ip uzunluğu 60cm, her boyutta bağlanabilir, her bileğe uyar.

9 Ekim 2022 Pazar

İnsan Krallığı

Dünya insanlığının kozmik analizinden bir alıntı.

Çeviri : Ufuk Özçizme



Yeryüzünde ki insan topluluğu, gelişme sürecinde olan kozmik bir gerçekliliktir. Bu süreç “hayvan krallığından” “insan krallığına” geçişi ifade eden bir aşamadır. Dolayısıyla bu durum, "bencillik" ve “diğerkamlık” * olarak ifade edilebilecek iki krallığın egemen enerjileri arasında bir mücadele ve bir savaştır.


Bencil enerjiler kozmik doğalarında patlayıcı veya parçalayıcı olurken, diğerkam enerjiler birleştirici ve kapsayıcı olur. Bu var oluş biçimi insanlığın her zaman belirsiz ve bölünmüş bir durumdan, tutarlı ve bütünsel bir dönüşüme doğru ilerlemesi demektir.
Başka bir deyişle bu topluluk, kendisini parlak bir güneşe yoğunlaştıran yıldız sisine benzetilebilir. Bu aşamada dünya insanlığı, oldukça yoğunlaştırılmış ve parlayan kümeleri temsil edecek kadar ilerlemiştir. Bu parıldayan kümeleri biz "milletler" veya "Devlet güçleri" olarak görürüz. Ancak yoğunlaşma süreci gelişme aşamasındadır ve devam ediyor!

Devlet güçleri bir dizi uluslararası olaylarla o kadar çok kaynaştı ve birbirine o kadar bağımlı hale geldi ki, tek bir tanesinin bu koalisyondan kopmasının bile bir felaket olacağı duruma evrildik. Bu gerçek, dünya toplumunun anlayışlı ve zeki üyeleri için o kadar aşikar hale geldi ki, büyük savaş karşıtı hareketlerin, barış federasyonlarının ve Birleşmiş Milletler Topluluğunun ortaya çıkması gibi sonuçlar doğdu. Bu genişleme ve oluşumlaşma devam ediyor.

Güçler; kendilerini giderek daha fazla ortak bir dünya idaresi ve Dünya Hükümeti kurmaya odaklayarak, dünya dinlerinin "tek sürü ve tek çoban" vaadini yerine getirmek istiyorlar. Dünya insanlığın yaşadığı mevcut ıstırapların ve zorlukların istisnasız olarak kaynaklandığı hayvansal enerji "BENCİLLİĞİ" ile günümüz ”milliyetÇİLİK, ırkÇILIK, dinCİLİK“ anlayışları neredeyse aynı şeydir.

Ancak bu, ruh ve kültürdeki ayırt edici ulusal özelliklerin bastırılması anlamına gelmez. Burada sadece, bir bütün olarak dünya toplumunun refahına ve devam eden varlığına zarar veren, bunlarla çatışan yönleri ele alınmalıdır.
Bencillikten uzak, enternasyonalist biçimde sürekli teşvik edilmesi, ilahi yaratıcı ilke'nin yeni bir dünya dürtüsü tarafından desteklenmesi, karşılıklı manevi ve MUTLAK BİLGİYE sahip, tüm renk ve kültürleri içerisinde barındıran uluslararası bir "Dünya Otoritesinin" zaferi.

Manevi temeli ve bu temel üzerine kurulmuş adil ve mükemmel bir dünya yönetimi hiçbir şekilde ütopya olarak görülemez. Aksine, büyümesi her gün fraksiyonel ** olarak gözlerimizin önünde gerçekleşen bir olgudur. Hiçbir dünya insanının bu olguya nedensizce karşı çıkamayacağı gibi onun tarafından uyarılmasından da kaçınamaz. Bu giderek büyük bir gerçeklik haline geliyor. Dünya devletlerinin günümüze etkileri insanlığın bugün fiilen deneyimlediği eksiklik ve kusurlardan başka bir şey değildir.

Esasen insanlık normal bireylerden oluşmaktadır ve normal bireyler yalnızca normal eylemlerde bulunur. Bunlar deneyimin mantıklı olarak doğruladığı eylemler olduğundan insanlık, topluluğun korunmasıyla ilgili mantıksal olarak nasıl hareket edeceğini anlayacaktır, anlamaya da başlamıştır. Çünkü günümüzde ki varlığı mantıksız ve yanlış olan deneyimlerle doludur. Bunu anlamadığı takdirde varoluşun içerisinde anormalliğin damgasını sonsuza dek taşımak zorunda kalacaktır.

Tüm deneyimleri gösteriyor ki gerçekte insanlığın zihinsel melekelerinde bir sorun yoktur. Ayrıca zaman içinde geliştirmeye de devam ediyor. Çevresindeki her şeyden faydalanıyor ve öğreniyor. Gelişim olarak bakıldığında normal, olması gereken, yükselen bir ivmeyle gelişiyor.

Bu ivmeye göre "Dünya Otoritesi" kavramı bu zaman diliminde insanlığın yaratılış ve varoluş sürecinde ya hızlanmasında ya da yavaşlamasında yer aldığı, doğal olarak olmazsa olmaz bir gerçekliktir. Yani hızlı bir şekilde olması gereken mutlak duruma doğru ilerliyor ya da yerinde saydığı için bu mutlak bir gereklilik olarak daha çok ortaya çıkıyor.

Bu nedenle, her bir dünya insanı için o büyük soruya karşı cevap, ilahi bilgelikte ve her yerde olduğu gibi o büyük emirdir.
Soru: "Barış otoritesinin yaratılması için ve dünya da tam bir uyum ve mutluluğun hakim olması için ne yapabilirim?"
Cevap: "Birbirinizi sevin!"
Bu nedenle bencil enerjilerinin bunun olmaması için tarih boyunca geliştirdikleri ..izmler ve ..cılık,..cilik kavramları durumu bir nebze olsun aydınlatmaya yetiyor.

Yaratıcı ilke'nin enerji ve titreşimlerine bağlı olarak bu emrin yerine getirilebilmesi için insanlığın günlük eylemleri ve yaşam olayları yoluyla yayılabilecek bazı faktörler ortaya konulmalı ve geliştirilmelidir. Bu faktörler bu enerjinin mükemmel duruma gelebilmesi için oldukça gerekli görülmelidir.

1. Diğerkâmlığın her yönden bencilliğe galip gelmesi, ben­cilliğin ortadan kaldırılması. Toplumsal hakların kişisel haklara karşılık kesin öncelik kazanması.
2. Uluslararası, kültür ve gelenek çeşitliliği korunan, her bireyin karşılık bulabileceği demokratik bir Dünya Otoritesinin oluşturulması.
3. Tüm ülkelerin silahsızlanması ve ayrı ayrı ordular yerine uluslararası, tarafsız bir dünya polis gücünün kurulması.
4. Hem maddi hem de manevi alanlarda en yüksek otoritenin tem­silcisi sayılacak, uluslararası, şeffaf, yüksek seviyeli bir adalet sisteminin geliştirilmesi. Bu sisteme, anormal eylemler ile suçları ayırt edebilecek ve gelişim süreci ile varoluş yasaları üzerine bilgi sahibi olan bilim adamları katılacak, böylece herkes için aynı derecede geçerli bir adalet ve doğruluk garantisi kurulmuş olacaktır
5. Değerli mallara sahip özel kişilerin mallarına el konulup kişisel mülkiyet hakklarının kaldırılarak, otoriteye devredilmesi.
6. Paranın kaldırılması ve onun yerine kişisel çalışmaların ge­çerli değer haline gelmesi. Böylece, aynı kişinin tek alışveriş imkanı da yapılan çalışma karşılığında alınan makbuzlara bağlı ola­caktır. (Günümüzde Blockchain tabanlı Kripto Para Teknolojisi)
7. Dünya Devleti yararına olmak üzere çocuklar, sakatlar ve ihtiyarlara yardım için sermayesi çalışma makbuzlarından yapıla­cak kesintilerle karşılanan ortak bir vakfın yaratılması.
8. Makinelerin ve robotların kullanımı sayesinde maddeye dönük harcanan saatleri­n kısaltılması, ruhsal araştırma ve uygulamaları için zaman ayrılması lehine fiziksel çalışma sürelerinin azaltılması.
9. Şiddet ve kan dökmeye eğilimli politikaların devre dışı bırakılması
10. İşkence, dayak ve ölüm cezasının ortadan kalkması için, uzmanlar nezaretinde iyi düşünülmüş staj ve eğitim önlemleri.
11. Sağlıklı ve iyi aydınlatılmış barınma koşulları da dahil olmak üzere vejeteryan gıdanın, esenliğin ve fiziksel bedenin bakımının geliştirilmesi.
12. Entellektüel hürriyetin, manevi özgürlüğün ve hümanitenin, ister İnsan olsun, hayvan olsun, bitki ya da mineral olsun her tür var­lığa duyulan sevginin kesin tesisi.
Bu on iki noktanın, doğru analiz ve verilerle uygulanması sayesinde, yaşamın en büyük mesajının yerine getirilmesinin buna bağlı olduğu, insani gelişme gücünün ancak bu mesaj etrafında toplanabildiği görülecektir: Yeni, kozmik dünya dürtüsüne dayanan "Birbirinizi sevin" mesajı insanlığın günlük varoluşunda etkili bir şekilde ortaya çıkacaktır.

Sonuç olarak, yukarıda belirtilen noktalar, beyin tarafından geliştirilen bir spekülasyon veya inşa edilmiş bir hipotez değildir. Bunlar varoluş sürecinde ki önceki yaşanılan gerçekçi deneyimlerin günümüzde ortaya çıkan yansımalarıdır. Bu nedenle, hiçbir dünyevi insan bu realitelerle temasa geçmeden veya bu enerjiler tarafından kuşatılmadan var olamaz.
Dolayısıyla bu enerjilerle veya bu on iki noktayla uyumlanmak, ilahi dünya planıyla uyum içinde olmakla ve Dünya'da Barışının yaratılmasında teşvik edici bir faktör olmak aynı şeydir. Varoluş düzleminde pozitif bir başkalaşım ve her dünyevi insan için büyük doğumdur.
Bu noktalara veya enerjilere karşı düşmanlık, dünya enerjileriyle ve dünya dinlerinin kalbine karşı uyumsuzluk anlamına gelir. İnsanlığın karanlık savaş ve ıstırap alanlarından kurtuluşunun engellenmesi ve bu şekilde kalması anlamına gelir. Kendini kendi mutluluğun için zayıflatıcı bir faktör haline getirmek!

Fakat İlahi Yaratıcı İlke'nin ışık radyasyonundan gelen enerjiler uzun zaman önce dünya insanlığının evriminde baskın bir faktör haline geldiğinden, insanlığın hayvanlar aleminden insan alemine doğru geliştiğini bu gelişmenin bir gerçeklik haline geldiğini ortaya çıkardı. Bu gelişme ancak büyük emrin yerine getirilmesi temelinde gerçekleşebilir; "Birbirinizi sevin”.

Bu gerçekleşme dünya insanlığına ilişkin ilahi dünya planına göre ancak belirtilen noktalar şeklinde serbest bırakılabileceği gerçekliğinide beraberinde getir. Bu durumda bu noktaların genişlemesi, bunun sonucunda ilahi bir Dünya Otoritesinin yaratılması da mutlak bir gerçeklik olarak tezahür edecektir.
İçinde bulunduğumuz yüzyılda dünyanın her yerinde meydana gelen önemli olaylar, dünya insanlığının alacakaranlık halinin parlak, berrak bir varlığa dönüşmesi olarak tanımlanmalıdır; onlar hayvan krallığının dünya insanlığının toplum bedenindeki ölüm mücadelesidir; onlar, kozmik insan krallığının Dünya üzerinde yeniden dirilişinin başlangıcıdır. Nefret, intikam ve meşru müdafaanın kölelik, istifçilik ve açgözlülükle savaştığı bir bölgede yaşanan bir mücadeleyle özdeş kalırken, bu büyük olayların kan dökülmeden olmayacağı da oldukça doğaldır. Bu tür enerjilerin etkileşimlerini ifade eden bir savaş alanı ancak ceset üretebilir. Ama bu cesetlerden dünya yeni, şekil değiştirmiş bir görünümde ortaya çıkacak ve Dünya akıl ve sevginin bir titreşimi, sezgi ve mutluluğun bir uyumu olacaktır.
Kaynak: Martinus Thomsen, Livet Bog, Vol1, Chapter 4, An International World State in Creation
(Hayat Kitabı - Üçüncü Ahit - Cilt1 Bölüm4 - Yaratılışta Uluslararası Bir Dünya Devleti )


* Diğerkâmlık veya Altruism, bireyin herhangi bir çıkar gözetmeden, dışarıdan ödül beklemeden, hatta bazen de bir bedel ödeyerek diğer bireylerin veya toplumun iyiliği uğruna fedakârlıkta bulunmasını prensip edinen bir tutumdur. Ayrıca “başkalarının yararını da kendi yararı kadar gözetme”, “maddi veya manevi kişisel çıkar gözetmeksizin diğer insanlara yararlı olmaya çalışma” ve “bencil
lik karşıtı hareketlerde bulunma” olarak da tanımlanır.

** Fraksiyonel ( Fractional ) Bir oluşum içinde, oluşumun izlemekte olduğu ana çizgiye karşı olan, ayrı bir merkezi bulunan ve oluşumun çoğunlukla aldığı kararlara karşı savaşan dahili grup veya yapılanma.

Kapaktaki sembolün açılımı: Sembol geleceği, tamamen evrimleşmiş Dünya insanlığını sembolize eder. Her şey enternasyonalizme doğru gelişecek. Dünyanın tüm devletleri, ortak bir dünya hükümetiyle tek bir devlet olarak birleşecek. Dünyanın tüm doğal kaynakları tüm insanlığın ortak malı olacak. İnsan yaratma yeteneği sayesinde, doğal kaynaklar günlük hayatımızı sürdürecek şekilde dönüştürülecektir. Bu yaratma yeteneği, tek gerçek değer birimini temsil eder ve parasal sistemin yerini alacaktır. Her insan, doğumundan ölümüne kadar kendi yaşamının maliyeti kadar saat çalışacaktır. Kimse başkalarının pahasına yaşayamaz.
Sembolün ana detayları:
  • Ortadaki sarı güneş, tüm insanlığın ortak yönetimini simgelemektedir.
  • Siyah oklu beyaz yuvarlak bölümler, Dünya'nın çeşitli uluslarını simgelemektedir. Hepsi güneş ışınlarının içinde yer alırlar, bu da onların ortak hükümete tabi oldukları anlamına gelir.
  • Işınların sarı ve yeşil olması, devletlerin komşu sevgisi ile aynı olan entelektüelleştirilmiş duygu tarafından yönetildiğini sembolize eder.
  • Sarı güneşin ortasındaki mavi yıldız, dünya hükümetinin kozmik olarak bilinçli varlıklardan oluştuğunu sembolize ediyor.
  • Beyaz üçgen, evrenin sonsuz kaynağını ve gerçek Tanrısını sembolize eder.
  • En dıştaki turuncu ve sarı inen ışınlar sırasıyla karanlık dinleri ve insancıl dinleri simgelemektedir. Artık dünya krallığında belirli bir güçleri yok.
  • Ebedi gerçeği veya bilim olarak yaşamın gizeminin çözümünü oluşturan büyük beyaz ışın hakimdir.



21 Haziran 2022 Salı

Denisova Prehistorik Kahve Fincanı 180ml / 6oz (3. Üretim)

 





Farklı coğrafyalardaki binlerce yıllık kaya resimlerinden ilham alır. Av temalı fincan, Tengri ile eski topluluklardaki yaşam arasındaki iletişimi tasvir ediyor. Tamamı el yapımıdır. İçi siyah sırlıdır ve dış yüzeyleri kaya dokusunda petroglifler içermektedir.
Fincanın yüzeyi kaya dokusu şeklinde yapılmıştır.


Beyaz Kil / Sigrafitto / 1060C Sırlı Pişirim

Fincan: Ø=8cm/ h=7cm/ V=180ml (6oz)

17 Aralık 2021 Cuma

Denisova Prehistorik Kahve Fincanı 180ml / 6oz (2. Üretim )






Farklı coğrafyalardaki binlerce yıllık kaya resimlerinden ilham alınarak yapıldı. Av sahnesi, Tengri ile eski topluluklardaki yaşam arasındaki iletişimi tasvir ediyor. Tamamı el yapımıdır. İçi siyah sırlıdır ve dış yüzeyleri kaya dokusunda petroglifler içermektedir.




Beyaz Döküm | Sgrafitto | 1060 Derece Sırlı Pişirim

Bardak: Ø=8cm/ h=7cm/ V=180ml (6oz)

23 Ekim 2021 Cumartesi

Şaman Güneşi Çay Kahve Fincanları 95ml


Şaman Güneşi Çay Kahve Fincanlar. Sır üstü tekniği uyguladığımız fincanlarımızın kavrayış ve tutuşu rahattır. 140ml sıvı alır (yaklaşık 1,5 çay bardağı). Özellikle büyük Türk kahvesi sevenler için idealdir👍
Ø=7,5cm/ h=7cm/ V=140ml

11 Ekim 2021 Pazartesi

Çift Başlı Kartal ve Kurt Dişli Deri Kolye

Türk mitolojisinde çift başlı kartal, yeryüzü ve gökyüzünün bekçisi olarak kabul edilip Han'lara özel bir semboldür.
-----------
Kolyenin iç sargısında Türk Kültürüne has olan üzerlik tohumu kullanıldı. Tasarımın tamamı hakiki deridir. Kolye, üzerindeki kurt dişleri ile zenginleştirilmiştir. Çift başlı kartal sembolünün 900 ℃ ön fırınlama ve 1060 ℃ sırlı fırınlama uygulamamız sayesinde rengi ve parlaklığı yıllarca asla solmaz.
Kolye ucu çapı 4cm / Kolye Kalınlığı: 1cm / Uzunluk: 30cm
-----------
Malzeme:
Seramik çamuru, hakiki deri, kurt dişi, üzerlik tohumu 
👇

19 Eylül 2021 Pazar

Hasta Adam - Yeni Dünya Düzeni - Covid 19 Karmaşası








Bu kapak fotoğrafı 1987 yılında çekilmiş. Çok sevdiğim Pink Floyd grubunun ''A Momentary Lapse of Reason'' (Mantığın Anlık Çöküşü) adlı albümünün kapak fotoğrafı. Bilindiği gibi Mantık = Aristotales = Batı Uygarlığı demek.

14 Ağustos 2021 Cumartesi

Kafatası Kültü

Kafatası / Bohem Fincanlar

Hayatın kaynağı olan beynin, kafatasında yer alması, dolayısıyla kafatasının hayatın koruyucusu gibi bir görevinin olması ilkel insanın zihninde, olağanüstü bir duruma yükselmiştir. Bu durum, kafataslarının, ruhların merkezi olarak algılanmasına yol açmıştır. İlk zamanlar insan kafatası ile başlayan kült, zamanla hayvanların evcilleştirilmesi ya da kullanılmaya başlanması ile köpek, sığır, koyun ve son olarak at kafatası ile devam etmiş ve günümüze kadar gelmiştir.

Bu kültün dünyanın çeşitli toplumlarında olduğu bilinmektedir. Çanak çömlek öncesi Neolitik dönemde Anadolu’da Çayönü, Çatalhöyük, Köşk Höyük ve Harran kültürlerinde; Ürdün’de Erîha ve Ayn Gazal kültürlerinde, kafatası kültüne rastlanmıştır. Özellikle Niğde’de yer alan Köşk Höyük’de, arkeologlarca “kafatası binası” olarak adlandırılan bir binada 70 civarında kafatasının bulunması, oldukça önemli bir olaydır[21]. Tibet Budizmi olan Lama tapınaklarında da bir kafatası kültü vardır. Bu tapınaklarda kafataslarının, bakır ya da gümüşle kaplanmış olması dikkat çekmektedir. Ayrıca eski Harran kültüründe de kafatası tapınmasına rastlanmıştır[22]. Bunun dışında Hindoloji uzmanlarından Prof. Dr. Walter Ruben, “Hind’de Köy ve Şehir” adlı makalesinde Hindistan’daki bazı ilkel kabilelerin kafatası kültüne sahip olduklarını, bazılarının da kafatası avcılığına önem verdiklerini belirtmektedir[23]. Ayrıca İtalya’da Monte Circeo’da bir kafatası meydanı ortaya çıkarılmıştır[24].


Görüldüğü gibi dünyanın birçok bölgesinde bu kült, etkili olmuştur. Özellikle neolitik dönemden itibâren birçok uygarlığın, bu kültü benimsemiş olduğu görülmektedir. Dünya da birçok uygarlığın benimsemiş olduğu kafatası kültüne karşı, acaba Türkler nasıl yaklaşmış olabilir?


Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki, günümüzde çok azalsa da, kafatası kültü, Türklerin arasında hâlâ yaşayan bir külttür. Anadolu ve diğer Türk coğrafyasındaki birçok inanış ve gelenek, bunu açıkça göstermektedir. Türklerdeki Tengrici inanışın bir göstergesi olarak ortaya çıkan kafatası kültü, gerek kötülüklerden korunma, gerekse düşmanının gücüne sahip olma ve gerekse de düşmanının ruhunu ele geçirme gibi nedenlerden dolayı yaşanmıştır.


Tarihî kaynaklar, bizlere Türklerde öldürülen düşman liderinin kafatası ile içki içildiğini göstermektedir. Hun yabgusu Motun’un (Mao-tuen) MÖ 201–202 yıllarında savaştığı Yutçelerin (Yüe-çi) şefinin kafatasından bir kupa yaptırdığı bilinmektedir[25]. Ebu’l Gazi Bahadır Han, Şecere-i Türkî adlı ünlü eserinde Kereyitlerin şefi Ong-Han’ı (Toğrıl) öldüren Tayang Han’ın, Ong-Han’ın kafatasını gümüş içine yerleştirdiğini ve daha sonra birtakım olağanüstülüklerin yaşandığını, bunun üzerine Nayman büyüklerinin olayı hayra yormadıklarını anlatmaktadır[26]. Ayrıca Sakaların kadın hükümdarlarından Tomris’in Pers imparatoru Kirus’u öldürmesi ve kafatasından kadeh yapması bilinen olaylardır. Ayrıca Sâfevî şâhı İsmâil’in Özbek Hanı Şaybak Han’ın kafatasından kadeh yaptırıp, bununla şarap içtiği, ardından da Osmanlı Sultânı 2. Bâyezid’e gönderdiği bilinmektedir[27]. Bunların dışında çeşitli Türk boyları ile Sibirya toplulukları ve Tunguz boylarının da ele geçirdikleri kafataslarını korudukları ve taptıkları bilinmektedir. İnsan kafatasının bu şekilde kullanılması bize gösteriyor ki, Türkler için kafa, düşman ya da aile tarafından saklanıp varlığını sürdürür. Ona tapılır ve uzun süre korunur. Ele geçirilen kafatasların uzun süre, hatta yüzyıllarca korunduğu tarihî belgelerde yer almaktadır.


Ancak asıl ilginç nokta ise yakın zamana kadar benzer inanışların sürmesidir. Meselâ Erzurum’da yakın zamana kadar yağmur yağdırmak için mezar dışında ve açıkta bulunan insan kemikleri toplanarak suya atılırdı[28]. İnsanlar, kuraklığın açıkta bulunan kemikler yüzünden olduğuna inanmaktadır. Binboğa dağları çevresinde Müslüman olmayan birinin kafatası bulunarak, yağmur yağdırsın diye suya atılırdı.


Türklerde insan kafatasının yanında hayvan, özellikle at ve sığır kafataslarının da önemli olduğu görülmektedir. Fotoğrafçı arkadaşım Yılmaz Kaya’nın Çanakkale’nin Kızılkeçili köyünde çektiği fotoğraflar, bu durumu açıkça belgelemektedir.


Ayrıca Çuvaş Türklerinde, Tanrı, çiftçiye bol ürün verdi ise şükür amaçlı olarak tarlada, korkuluk üzerine at kafatası asılır. Yine Çuvaşlarda bu sefer, büyü ve kötü ruhlardan korunmak amacıyla tarlaya, bahçeye ya da kapıya at kafatası asılır[29].


Kazak, Kırgız ve Başkurtların, kötü ruhlara ve büyüye karşı tılsım olarak at kafatası kullandıkları bilinmektedir. Başkurtlar, ayrıca arı kovanlarının etrafına da, arı sokmasına karşı at kafatası yerleştirmiş, kazıklar dikmişlerdir. Kuzey Kafkasya bölgesi Türkleri de, tarım ürünlerini korumak için tarlalarına at kafatası yerleştirilmiş kazıklar dikmektedirler.


Anadolu’da da birçok yerde aynı gelenek sürmektedir. Meselâ Samsun’un Alaçam ilçesinin Akbulut köyünde nazara karşı sığır kafatası dikilmektedir[30]. Mersin’in Çapar köyü ile Arslan köyünde de, bir hoca (büyücü) at kafatasına dualar yazar ve kafatasını dereye bırakır ya da herhangi bir suya koyar. Yağmur yağdırma amaçlı olan bu eylemin yağmurun başlamasından sonra bitirilmesi gerekir. Aksi halde köylülere göre yağmur kesilmez ve sel meydana gelir[31]. Sivas’ta fazla mahsul veren bir tarlayı nazardan korumak için at kafatası gömülür[32]. Kars’ın Selim ilçesi Darboğaz köyünde de evlere nazar değmesin diye kapıya at nalı çakılır. Evin girişine koç, köpek veya at kafatası asılır[33]. Ayrıca Mersin, Hatay ve Diyarbakır’da mahsulleri nazardan korumak için bağ-bahçe ya da tarlanın içine bir sırık üzerinde at, eşek, koyun, inek, köpek gibi hayvanlardan birinin kafatası dikilir. Elazığ’da ekinler için bir hayvan kafatası ya da bunun yerine insan kılığındaki bir korkuluğun kullanıldığı görülür. Osmâniye’de ise tarlanın içinde kafatasıyla beraber bir de dikenli çalı asılır[34].


Ayrıca yağmur yağdırmak için Erzurum’da köpek kafasına dua yazılır ve suya atılır. Denizli’nin Acıpayam ilçesinde çayırdaki değirmen suyunun çıktığı yere at kafatası gömülür. Erzurum’un Pasinler ilçesinde at kafatasına dua yazılıp suya atılır. Isparta’nın Uluborlu ilçesinde bir at kafatası bulunur. Güzelce yıkanır. Alın kemiği üzerine bir âyet yazılır. Bu kafatasını, saflığı ile tanınmış bir şahıs, ayak değmemiş bir akarsuya atar. Ankara’da at kafatasına, yağmur duasından sonra, dua yazılır. Kastamonu da ise at yerine koyun kafatası suya atılır[35].


Kafatası kültü, doğrudan yer-sublarla ilgilidir. Birçok noktada onların ongunu bile olabilmektedirler. Tengrici Türkler, yer-sub olarak adlandırdıkları ruhların, her yerde olduğuna inanırlardı. Her dağın, suyun, ovanın, derenin, otun, çayırın, hayvanın, taşın, çadırın ruhu vardı. Yer-sublar, yerin ve suların ruhlarıydılar. Bu yüzden de, nereden geçerse geçsin, insanoğlu, dikkatli olmak zorundaydı. Meselâ yüksek bir dağın yakınından geçen bir Türk atlısı, atından iner ve iki dizini yere vurarak, dağa doğru dua ederdi. Bu dua, hem dağın ruhuna, hem dağdaki taşların, ağaçların, hayvanların ve suların ruhlarına, hem de dağın tepesinde bulunan ataların ruhlarına yapılmış olurdu.


Yer-subların bazıları iyi, bazıları da kötü karakterliydi. Bunların içinde Albız, kötülüğün temsilcisiydi. Yer altı tanrısı ve Tengri’nin oğlu olan Erlik Han’a hizmet ederdi. Birçok kaynakta, şeytan olarak gösterilmiştir. Özellikle loğusa dönemindeki kadınlara, çocuklara ve atlara musallat olduğuna inanılırdı. Bunun kötülüklerini engellemek için kurbanlar kesilir, loğusa şerbeti dağıtılır, bazı yerlerde de kadının başına süpürge konurdu. Albız inancı, albastı, alkarısı gibi isimlerle hâlâ yaşamaktadır. Ayrıca Tengrici dönemin iyi ruhlarından olan ve Ay’ı yöneten Ay Dede’de hâlâ yaşamakta olan bir inançtır. Ben çocukluğumda Ay için Ay Dede denildiğini çok iyi hatırlarım.


Her ne kadar inanç sistemi değişmiş olsa da, özellikle ruhlarla ilgili düşüncelerde fazla bir değişikliğin olmadığı görülmektedir. Bunda İslâmiyet’in ruhlar konusuna fazla girmemesi de şüphesiz etkili olmuştur. Bu da insanların, ruh inançlarını ve birçok hastalığın, sıkıntının kaynağını, ruhlara (ya da cinlere) bağlamaya devam etmelerine neden olmuştur.

Kutlu Altay KOCAOVA /  www.altayli.net