SERAMİK SANATI etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
SERAMİK SANATI etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Haziran 2023 Pazartesi

'' Olimpos Seramik '' Logo



Derin düşünce sahibi olduğu ve ileri görüşlülüğü her fırsatta ortaya konan Mustafa Kemal ATATÜRK’ün; MU kıtası ile UYGUR’lar dolayısıyla TÜRK’ler arasındaki bağların ortaya çıkarılması için başlattığı araştırmalar ve çalışmalarla, geçmişte yaşamış yüksek seviyede uygarlık ve medeniyet yaratmış bu insanların bilgi, deneyim ve tecrübelerini gün yüzüne çıkartıp onlardan faydalanarak hem kendi ulusunun hem de insanlığın gelişimine katkı sağlamayı amaçlamış ve buna bağlı olarak bilimsel dayanaklarla Türk Tarih Tezi'ni oluşturmuştur. Bu tezin ana iskeleti olarak MU kıtası ve uygarlığı hakkında araştırma yapması için özel olarak TAHSİN MAYATEPEK’i görevlendirmiştir.


TAHSİN MAYATEPEK raporlarının tamamına yakın bir bölümünü Mu kıtası ve uygarlığı konularında uzman olan JAMES CHURCHWARD adındaki İngiliz okült yazarın araştırmalarına dayandırmış ve yazarın yaptığı araştırmalardan elde ettiği bilgileri bir araya getirerek yazdığı kitapları ( KAYIP KITA MU, KAYIP KITA MU’NUN ÇOCUKLARI, KAYIP KITAMU’NUN KOZMİK GÜÇLERİ-1 , KAYIP KITA MU’NUN KOZMİK GÜÇLERİ-2 ) ulu öndere tavsiye eder. ATATÜRK büyük bir merakla bu kitapları tercüme ettirip üzerlerinde çalışır ve notlar alır.

Mu uygarlığının kolonileştirdiği ve daha sonra bağımsızlaşarak birer imparatorluğa dönüşen en önemli iki devleti, ATLANTİS ve UYGUR İmparatorluklarıdır. Ayrıca bugün Antik Mısır, Çin,
Hint ve Maya uygarlıkları diye bilinen uygarlıkların kökeninde de Mu uygarlığı yatmaktadır.

Mu‘dan göçen insanlar çeşitli yerlere yerleşmişlerdir. Mu uygarlığının kolonileştirdiği ve daha sonra bağımsızlaşarak birer imparatorluğa dönüşen en önemli iki devleti, ATLANTİS ve UYGUR İmparatorluklarıdır. Ayrıca bugün Antik Mısır, Çin, Hint ve Maya uygarlıkları diye bilinen uygarlıkların kökeninde de Mu uygarlığı yatmaktadır. O zamanlarda insanlar sahip oldukları bazı telepatik vb güçlere, dejenerasyonun ve bozulmaların getireceği felaketi önceden öğrenip, anlayıp ve göç etmişlerdir. Örneğin UYGUR kabilesi kuzeye gidip Asya’ya yerleşmiştir ve binlerce yıl sonra kurulan UYGUR devletinin adı bu bağlamda tesadüf olabilir mi ! Bu kabilelerden biri olan KARYEN ler de uzun bir yolculuktan sonra Akdeniz ve Ege denizine ulaşmışlar buraları kendilerine yurt tutmuşlar. Bunlarda lise tarih kitaplarından okuduğumuz gördüğümüz Sümer, Hitit, İyon, Lidya, Trak ve Helen' lerin ataları oldukları sanılıyor. Heredot karyen soyundan geldiğini iddia edip ve övündüğü anlatılır.




Helen Alfabesi:



Bu yolculuğun sonunda oluşmuş olan Helen (Yunan) alfabesi Mu kıtasının batış destanını anlatan harflerden oluşmaktadır;


Al-paa-ha (alpha)* be-ta(beta)* kam-ma (gamma)* tel-ta (delta)* ep- zil-onom (epsilon)* ze-ta (zeta)* et-ha (eta)* thetheha-ha (theta)* ıo-ta
(ıota)* kap-paa (kappa)* lam-be-ta (lambta)*MU (mu) ve devam eder..


ALPHA –
Al: ağır şiddetli, PAA: kırmak, ha: su
BETA –
BE: yürümek, TA: düzlük, yer, ova, zemin
GAMMA –
KAM: maruz kalmak, almak, MA: anne, dünya, toprak
DELTA –
TEL: derin, taban, dip, alt, TA: bulunduğu yer
EPSİLON –
EP: engel olmak, ZİL: sınır oluşturma, kenar yapmak, ONOM: büyük fırtına, hortum, kasırga
ZETA –
ZE: saldırmak, çarpmak, vurmak, TA: bulunduğu yer,
ETA –
ET: birlikte, ile, HA: su
THETA –
THETHE kaplamak, genişletmek, HA: su
IOTA –
IO: canlı, yaşayan hareketeden herşey, TA: bulunduğu yer
LAMBDA –
LAM: batmak, BE: gitmek, yürümek TA: bulunduğu yer
MU – MU
Nİ –
Nİ: uç, zirve, doruk
Xİ –
Xİ: doğmak, görünmek
OMİKRON –
OM: döndürmek, İK: rüzgar, LE: yer, ON:dairesel


Pİ –
Pİ: yavaş yavaş yerleştirmek
RHO –
LA: kadar, BO: gelmek
SİGMA –
Zİ: soğuk, İK: rüzgar, MA: toprak, ana
TAU –
TA: nerede, U: dip, çukur, uçurum
PHİ –
PE: gelmek, Hİ: çamur, kil
CHİ –
CHİ: ağzı açık
PSİ –
PE: gelmek, gitmek, Zİ: buhar
KAPA –
KA: çökelti, tortu, tümsek, PAA: kırmak, engel olmak, zorla girmek
UPSİLON –
U: Dip, çukur, uçurum, PA: gölcük, Zİ: soğuk, LE: yer, ON:
dairesel
OMEGA –
O: orada, MEC: döndürmek, KA: tortu.
şimdi bunları birleştirip hikaye haline getirirsek ;
Sular şiddetle ovalara hücum edip yayılır. Tümseklerin olduğu alçak yerlerdeki toprakları kaplar. Sahiller oluşturur ve girdaplar yeryüzüne saldırır. Sular, yaşayan ve hareket eden bütün her şeye yayılır. Tümsekler dayanamaz ve MU toprakları batar. Yalnız su üstünde kalan yüksek tepeler görünürde kaldı. Soğuk hava gelene kadar yavaş yavaş hortumlar, kasırgalar eser. Önceden vadilerin olduğu yerlerde artık uçurumlar ve soğuk derinlikler vardır. Daire şeklinde yerlerde çamur tabakaları oluşur. Açılan bir ağızdan dumanlar ve lavlar fışkırır, sonra buhar ve volkanik tortu gelir...
Yunan alfabesi sonuna kadar böyle devam ediyor .



Bu Bilgiler Işığında Logomuz:

Olimpos Seramik adımızı Antalya Yazır Köyü’ne bağlı, tarihinden ve doğasından etikilendiğimiz antik kentin adından aldık. Marka adımızda ve logomuzda bilinçli ve kasıtlı olarak Türkçe karakterlerle ’Olimpos’ olarak kullanmayı uygun gördük.
Bunun sebeplerinden birincisi, Yazır Köyüne bağlı antik kent ve aynı zamanda tatil yöresi olan belde Türkiye Cumhuriyeti topraklarıdır ve doğal olarak bize aittir. Bu nedenle bizim dilimize göre yazılmalıdır.
İkincisi, Olimpos (Olympos) adının kaynağı ve anlamı tam anlamıyla bilinmese de eski Anadolu dillerinden geldiği ve çoğunlukla “yüksek dağ” anlamını taşıdığı anlaşılmaktadır. Gökyüzündeki bulutlara kadar doruğu uzanan ve tanrıların yerleşim edindiği inancı Sümerlerden, eski anadolu uygarlıklarından İyonya’ya ve dolayısıyla Helen topluluklarına geçmiştir.


Bu durumda Olimpos adı kimilerinin sandığı gibi Hristiyanlığın ya da her hangi bir dinin mensuplarının tekelinde olan bir kavram değildir. Anlam olarak Ulu - yüksek - kutsal dağ anlamlarına geldiği, dolayısı ile tüm dünya da ki kutsal dağlar bu uygarlık ve dillerinde Olimpos (Olympos) olarak adlandırılmıştır. Diğer bir değişle orta doğu coğrafyasında Sina dağı, Anadolu'da Olimpos dağı, Asya da Kailaş dağı bu anlamda aynıdır yani kutsal ve ulu dağdır. İsimler sadece coğrafik dil ve isim farklılıklarıdır.


Logomuzun renkleri dünya sanat tarihine Atina ( Attike) Çömlekleri olarak geçmiş olan siyah ve kırmızı figürlü antik yunan vazoları olarak bilinen, ancak gerçekte Etrüsk + İyonya kültür ve miraslarından kalan çömleklerin ana renkleridir. Burada oluşmuş olan bir handikap, bu renklerin bitmiş çömleklerin üzerine fırça ile boyayarak bir ressamlık yapıldığı sanılmasıdır. Oysa gerçek bundan daha fazlasıdır. Renkler eski ustaların yüz yıllar süren birikim ve ustalıklarının sonucu oluşmuş olan karmaşık bir pişirim tekniğinin sonucudur. Yani eseri oluştururken eserin ana bünyesindeki kil ile esere pişirim öncesi sürülen daha ince katmanlı bir sıvı kilin üzerine yapılan çizimlerin, pişirim teknikleri uygulanarak renk alması sağlanıyordu. O dönemler de bugün bildiğimiz seramik sır ve renkleri çok bilinen bir teknik değildi. Dolayısıyla figürler ve renkler çamurun içindeki demir oksit oranına göre kırmızı ve siyah renklerine bürünüyordu. O tarihe kadar bulunmuş olan en ileri seramik teknolojisi bu olduğu için büyük ustaların eserleri bu teknikte üretilip sarayları ve elitlerin hanelerini süslüyordu. Bu sayede çok nitelikli desen ve formlardan oluşan eserler çok iyi korunmuş olarak günümüze kadar ulaşabilmiş ve bu renkler bir çömlek ekolü olarak kalmış. Bir seramikçi olarak logoda kullanılabilecek en iyi ve anlamlı renklerin bu olabileceğini düşündük.


Logoda kullanılan font tarz olarak yine yukarıda saydığımız eski kültürlerin süreçlerinden geçmiş ve temelinde Türk tamgalarının olduğu tematik antik dönem kazıma fontudur. Logo üzerindeki ikon ise yukarıda saydığımız Helen harflerinin için de ki 'PHİ' yani çamur-kil-balçık anlamlarına gelmektedir. Aynı zamanda bu sembol altın oran için de kullanılır ve güzelliğin estetiğin sembolüdür. Antik dönem rakamlarının yazıldığı Roma rakamları olarak bilinen rakam da atölyemizi kurduğumuz 2018 yılına işaret eder ve tarzımızı belirtir.
Biz üzerinde yaşadığımız coğrafyanın tarihinden ilham aldık.


Antik çağda toplam 19 dağ Olimpos ismini almıştır (eski Yunanca’da (Helen ve İyonya) bağlı kaynaklarda Olympos, Latince’de ve bağlı kaynaklarda Olympus).
Bunlardan bazıları,
  • Antalya’ da Tahtalı Dağı: Olimpos Köyü, Antalya’da antik kent kalıntıları bulunan bir vadi ve aynı zamanda tatil yöresinin yakınlarında bulunan ve zamanın da adını aldığı bugünkü Tahtalı dağı.

  • Bugünkü Yunanistan’ın en yüksek zirvesini oluşturan Tesalya bölgesinde eski Yunan Mitolojisi’nde tanrıların oturduğu kabul edilen ve 2919 m. yükseklikteki dağ,

  • Mysia Olimpos Dağı (Uludağ), Bursa’da, antik çağda Mysia Olimposu olarak da anılmış olan ve Marmara Bölgesi’nin en yüksek zirvesini oluşturan dağ,

  • Paphlagonia Olimpos Dağı: Bartın merkezi doğusunda, il merkezi ile Arıt beldesi arasındaki Arıt Dağı , Antik çağda ve 19. yüzyıl Batılı gezginleri tarafından Paphlagonia Olimpos’u olarak anılan dağ.

  • Olimpos Tepesi (Kıbrıs), Kıbrıs adasının 1952 m. ile en yüksek zirvesini oluşturan dağ,

Bu tarihi isimden esinlenerek, ABD’de iki dağa ve Mars’ta bir dağa aynı isim verilmiştir.

Nasıl Yapıldığı Değil, Ne Yapıldığı Önemlidir!

 






Bu yazı Sn. Ali Rıza Doğan'ın 1993 tarihli ''Geometrik Formlardan Sanatsal Biçimlere Geçiş'' adlı yüksek lisans tezinden alıntıdır.



  • Artistik Formlarda Geometri ( s.232)
Bütün sanatlarda olduğu gibi, plastik sanatlar da da bir eserin ortaya çıkabilmesi için, bir hammaddenin işlenmesi, elden geçirilmesi gereklidir. Sanatçı olarak nitelendirdiğimiz bireyin, ortaya bir iş koyabilmesi için, bir veya birkaç tür malzemeyi işlemesi, yoğurması, kısacası şekillendirmesi gerekir.


Sanatçının elindeki aletlerle, hakim olmak zorunda olduğu madde arasında sürekli bir çelişme vardır. Bu çelişme hammaddenin direnişi ile aletin çalışması arasında belirgin olarak ortaya çıkar.


Plastik sanatların hammaddesini oluşturan malzeme çok çeşitlidir. Ahşap, maden ve taş çeşitleri, cam, boya türleri, pamuk, yün ve benzerleri ilk akla gelenleridir. Seramiğin alt yapısında olan kilde ilk çağlar' dan itibaren ve günümüzde de en çok kullanılan malzemelerden biridir.


Seramik geleneksel bir anlatım dili ile organik olmayan malzemelerin oluşturduğu bileşimlerin, çeşitli yöntemlerle şekil verildikten sonra sırlanarak veya sırsız olarak sertleşip dayanıklılık kazanmasına varacak kadar pişirilmesi bilim ve teknolojisidir.


Seramik sanatı ise plastik sanatların tüm öğelerini bünyesinde içeren, plastik sanatların tam olarak kendisi olabilen bir sanat dalı ve özetle resim, heykel sanatının bir birleşimidir. Ancak diğer dallara nazaran, araç, gereç, donanım, teknolojik bilgi ve el becerisi gerektirmektedir.


Önemli olan, ister tasarım ve işlev ağırlıklı, ister yorum ağırlıklı olarak ortaya konulan yapıtlarda, tüm plastik sanatlar öğelerinden içerilmesi ilkesi ve endişesinden ödün verilmemesidir. Bugün, tasarım ağırlıklı ve işlevsel olarak yapılan seramiklerin, neredeyse seramik sanatı dışında tutulma eğilimleri vardır! Ülkemizde belki pek çok sanat olayının bir geleneği yoktur ama seramik sanatının çok büyük bir geleneği vardır. Yine bizim geleneğimizde zaanatçı ve sanatçı ayrımı yoktur. İkisi bir bütündür. Bu ayrım biz de batı kültürleri ile olan ilişkimiz sonucunda yerleştirmiştir.


Ne var ki zanaat ve sanat ayrımının yapılmadığı devirlerin seramikleri (ör. İznik çinileri ) dünya sanat tarihinde yerini almıştır. Günümüze dönelim çalışmalarını yurtdışında sürdüren seramik sanatçımız Alev Ebuzziya yaptığı gerçek bir resim heykel bileşkesi olan işlevsel çanaklarıyla dünyaca tanınmaktadır ve yapıtları Viktorya Albert müzesi başta olmak üzere Avrupa'nın önemli müzelerinde yer almaktadır.


Biçim olarak ise seramik hiç bir sınırlaması olmayan soyut ya da somut iki ya da üç boyutlu objeler yerine göre işlevsel yerine göre yorum ağırlıklı olabilecekleri gibi bazen her ikisinide araç ya da amaç olup olarak bünyelerinde içerebilirler buna örnek olarak son 15 yıla damgasını vurmuş olan Post-Modern sanat akımı doğrultusunda dünya seramikçileri özellikle seramik sanatının bir simgesi haline gelen çaydanlık formuna çeşitli yorumlar getirmektedir. Bu arada konu çaydanlıktır ama sadece araç olarak! amaç hiç de öyle işlevsel bir çaydamlık yapmak değildir. Önemli olan ortaya konan yeni yorumlarıdır.


Dolayısı ile sanatta işlev olmaz ya da işlev ve sanat olmaz gibi tutuculuklardan kaçınılmalı, geçmişi ve geleceği yadsımaksızın özgür ve özgün bir düşünce yapısıyla tüm yeniliklere açık olarak, daha kalitelisini ve daha yenisini arayan hedefler edinilmelidir.


Bir şeyin nasıl yapıldığı değil, ne yapıldığı önemlidir…!



  • Sayfa Başında ki Seramik Çalışmalar - Ufuk Özçizme Arşivinden