18 Mart 2023 Cumartesi
17 Mart 2023 Cuma
6 Ocak 2023 Cuma
16 Ekim 2022 Pazar
Deri Runik Tengri ( 𐱅𐰭𐰼𐰃 ) Kolye ve Bileklik
Deri Runik Tengri ( 𐱅𐰭𐰼𐰃 ) Kolye ve Bileklik
Tengricilik inancına göre doğadaki tüm varlıkların bir ruhu vardır. Tengri onların en yükseği, en büyüğüdür. Bu tasarımda Ön Türklerin mitolojik Tengri sembolü kullanılmıştır. Kolye ucu hakiki deriden yapılmıştır ve boyutu ayarlanabilir. Deri ip uzunluğu 25-35cm aralığındadır.
Seramik pandantifin çapı 3,5 cm
Ön Türklerin yazıdan önce kullandıkları semboller (tamgalar), daha sonra harf şeklini almıştır. Her tamganın bir anlamı vardır. Bileklik: 6x2cm, ip uzunluğu 60cm, her boyutta bağlanabilir, her bileğe uyar.
9 Ekim 2022 Pazar
İnsan Krallığı
Dünya insanlığının kozmik analizinden bir alıntı.
Yeryüzünde ki insan topluluğu, gelişme sürecinde olan kozmik bir gerçekliliktir. Bu süreç “hayvan krallığından” “insan krallığına” geçişi ifade eden bir aşamadır. Dolayısıyla bu durum, "bencillik" ve “diğerkamlık” * olarak ifade edilebilecek iki krallığın egemen enerjileri arasında bir mücadele ve bir savaştır.
- Ortadaki sarı güneş, tüm insanlığın ortak yönetimini simgelemektedir.
- Siyah oklu beyaz yuvarlak bölümler, Dünya'nın çeşitli uluslarını simgelemektedir. Hepsi güneş ışınlarının içinde yer alırlar, bu da onların ortak hükümete tabi oldukları anlamına gelir.
- Işınların sarı ve yeşil olması, devletlerin komşu sevgisi ile aynı olan entelektüelleştirilmiş duygu tarafından yönetildiğini sembolize eder.
- Sarı güneşin ortasındaki mavi yıldız, dünya hükümetinin kozmik olarak bilinçli varlıklardan oluştuğunu sembolize ediyor.
- Beyaz üçgen, evrenin sonsuz kaynağını ve gerçek Tanrısını sembolize eder.
- En dıştaki turuncu ve sarı inen ışınlar sırasıyla karanlık dinleri ve insancıl dinleri simgelemektedir. Artık dünya krallığında belirli bir güçleri yok.
- Ebedi gerçeği veya bilim olarak yaşamın gizeminin çözümünü oluşturan büyük beyaz ışın hakimdir.
21 Haziran 2022 Salı
Denisova Prehistorik Kahve Fincanı 180ml / 6oz (3. Üretim)
17 Aralık 2021 Cuma
Denisova Prehistorik Kahve Fincanı 180ml / 6oz (2. Üretim )
23 Ekim 2021 Cumartesi
Şaman Güneşi Çay Kahve Fincanları 95ml
11 Ekim 2021 Pazartesi
Çift Başlı Kartal ve Kurt Dişli Deri Kolye
-----------
Kolyenin iç sargısında Türk Kültürüne has olan üzerlik tohumu kullanıldı. Tasarımın tamamı hakiki deridir. Kolye, üzerindeki kurt dişleri ile zenginleştirilmiştir. Çift başlı kartal sembolünün 900 ℃ ön fırınlama ve 1060 ℃ sırlı fırınlama uygulamamız sayesinde rengi ve parlaklığı yıllarca asla solmaz.
Kolye ucu çapı 4cm / Kolye Kalınlığı: 1cm / Uzunluk: 30cm
-----------
Malzeme:
Seramik çamuru, hakiki deri, kurt dişi, üzerlik tohumu
10 Ekim 2021 Pazar
19 Eylül 2021 Pazar
Hasta Adam - Yeni Dünya Düzeni - Covid 19 Karmaşası
14 Ağustos 2021 Cumartesi
Kafatası Kültü
Kafatası / Bohem Fincanlar |
Hayatın kaynağı olan beynin, kafatasında yer alması, dolayısıyla kafatasının hayatın koruyucusu gibi bir görevinin olması ilkel insanın zihninde, olağanüstü bir duruma yükselmiştir. Bu durum, kafataslarının, ruhların merkezi olarak algılanmasına yol açmıştır. İlk zamanlar insan kafatası ile başlayan kült, zamanla hayvanların evcilleştirilmesi ya da kullanılmaya başlanması ile köpek, sığır, koyun ve son olarak at kafatası ile devam etmiş ve günümüze kadar gelmiştir.
Bu kültün dünyanın çeşitli toplumlarında olduğu bilinmektedir. Çanak çömlek öncesi Neolitik dönemde Anadolu’da Çayönü, Çatalhöyük, Köşk Höyük ve Harran kültürlerinde; Ürdün’de Erîha ve Ayn Gazal kültürlerinde, kafatası kültüne rastlanmıştır. Özellikle Niğde’de yer alan Köşk Höyük’de, arkeologlarca “kafatası binası” olarak adlandırılan bir binada 70 civarında kafatasının bulunması, oldukça önemli bir olaydır[21]. Tibet Budizmi olan Lama tapınaklarında da bir kafatası kültü vardır. Bu tapınaklarda kafataslarının, bakır ya da gümüşle kaplanmış olması dikkat çekmektedir. Ayrıca eski Harran kültüründe de kafatası tapınmasına rastlanmıştır[22]. Bunun dışında Hindoloji uzmanlarından Prof. Dr. Walter Ruben, “Hind’de Köy ve Şehir” adlı makalesinde Hindistan’daki bazı ilkel kabilelerin kafatası kültüne sahip olduklarını, bazılarının da kafatası avcılığına önem verdiklerini belirtmektedir[23]. Ayrıca İtalya’da Monte Circeo’da bir kafatası meydanı ortaya çıkarılmıştır[24].
Görüldüğü gibi dünyanın birçok bölgesinde bu kült, etkili olmuştur. Özellikle neolitik dönemden itibâren birçok uygarlığın, bu kültü benimsemiş olduğu görülmektedir. Dünya da birçok uygarlığın benimsemiş olduğu kafatası kültüne karşı, acaba Türkler nasıl yaklaşmış olabilir?
Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki, günümüzde çok azalsa da, kafatası kültü, Türklerin arasında hâlâ yaşayan bir külttür. Anadolu ve diğer Türk coğrafyasındaki birçok inanış ve gelenek, bunu açıkça göstermektedir. Türklerdeki Tengrici inanışın bir göstergesi olarak ortaya çıkan kafatası kültü, gerek kötülüklerden korunma, gerekse düşmanının gücüne sahip olma ve gerekse de düşmanının ruhunu ele geçirme gibi nedenlerden dolayı yaşanmıştır.
Tarihî kaynaklar, bizlere Türklerde öldürülen düşman liderinin kafatası ile içki içildiğini göstermektedir. Hun yabgusu Motun’un (Mao-tuen) MÖ 201–202 yıllarında savaştığı Yutçelerin (Yüe-çi) şefinin kafatasından bir kupa yaptırdığı bilinmektedir[25]. Ebu’l Gazi Bahadır Han, Şecere-i Türkî adlı ünlü eserinde Kereyitlerin şefi Ong-Han’ı (Toğrıl) öldüren Tayang Han’ın, Ong-Han’ın kafatasını gümüş içine yerleştirdiğini ve daha sonra birtakım olağanüstülüklerin yaşandığını, bunun üzerine Nayman büyüklerinin olayı hayra yormadıklarını anlatmaktadır[26]. Ayrıca Sakaların kadın hükümdarlarından Tomris’in Pers imparatoru Kirus’u öldürmesi ve kafatasından kadeh yapması bilinen olaylardır. Ayrıca Sâfevî şâhı İsmâil’in Özbek Hanı Şaybak Han’ın kafatasından kadeh yaptırıp, bununla şarap içtiği, ardından da Osmanlı Sultânı 2. Bâyezid’e gönderdiği bilinmektedir[27]. Bunların dışında çeşitli Türk boyları ile Sibirya toplulukları ve Tunguz boylarının da ele geçirdikleri kafataslarını korudukları ve taptıkları bilinmektedir. İnsan kafatasının bu şekilde kullanılması bize gösteriyor ki, Türkler için kafa, düşman ya da aile tarafından saklanıp varlığını sürdürür. Ona tapılır ve uzun süre korunur. Ele geçirilen kafatasların uzun süre, hatta yüzyıllarca korunduğu tarihî belgelerde yer almaktadır.
Ancak asıl ilginç nokta ise yakın zamana kadar benzer inanışların sürmesidir. Meselâ Erzurum’da yakın zamana kadar yağmur yağdırmak için mezar dışında ve açıkta bulunan insan kemikleri toplanarak suya atılırdı[28]. İnsanlar, kuraklığın açıkta bulunan kemikler yüzünden olduğuna inanmaktadır. Binboğa dağları çevresinde Müslüman olmayan birinin kafatası bulunarak, yağmur yağdırsın diye suya atılırdı.
Türklerde insan kafatasının yanında hayvan, özellikle at ve sığır kafataslarının da önemli olduğu görülmektedir. Fotoğrafçı arkadaşım Yılmaz Kaya’nın Çanakkale’nin Kızılkeçili köyünde çektiği fotoğraflar, bu durumu açıkça belgelemektedir.
Ayrıca Çuvaş Türklerinde, Tanrı, çiftçiye bol ürün verdi ise şükür amaçlı olarak tarlada, korkuluk üzerine at kafatası asılır. Yine Çuvaşlarda bu sefer, büyü ve kötü ruhlardan korunmak amacıyla tarlaya, bahçeye ya da kapıya at kafatası asılır[29].
Kazak, Kırgız ve Başkurtların, kötü ruhlara ve büyüye karşı tılsım olarak at kafatası kullandıkları bilinmektedir. Başkurtlar, ayrıca arı kovanlarının etrafına da, arı sokmasına karşı at kafatası yerleştirmiş, kazıklar dikmişlerdir. Kuzey Kafkasya bölgesi Türkleri de, tarım ürünlerini korumak için tarlalarına at kafatası yerleştirilmiş kazıklar dikmektedirler.
Anadolu’da da birçok yerde aynı gelenek sürmektedir. Meselâ Samsun’un Alaçam ilçesinin Akbulut köyünde nazara karşı sığır kafatası dikilmektedir[30]. Mersin’in Çapar köyü ile Arslan köyünde de, bir hoca (büyücü) at kafatasına dualar yazar ve kafatasını dereye bırakır ya da herhangi bir suya koyar. Yağmur yağdırma amaçlı olan bu eylemin yağmurun başlamasından sonra bitirilmesi gerekir. Aksi halde köylülere göre yağmur kesilmez ve sel meydana gelir[31]. Sivas’ta fazla mahsul veren bir tarlayı nazardan korumak için at kafatası gömülür[32]. Kars’ın Selim ilçesi Darboğaz köyünde de evlere nazar değmesin diye kapıya at nalı çakılır. Evin girişine koç, köpek veya at kafatası asılır[33]. Ayrıca Mersin, Hatay ve Diyarbakır’da mahsulleri nazardan korumak için bağ-bahçe ya da tarlanın içine bir sırık üzerinde at, eşek, koyun, inek, köpek gibi hayvanlardan birinin kafatası dikilir. Elazığ’da ekinler için bir hayvan kafatası ya da bunun yerine insan kılığındaki bir korkuluğun kullanıldığı görülür. Osmâniye’de ise tarlanın içinde kafatasıyla beraber bir de dikenli çalı asılır[34].
Ayrıca yağmur yağdırmak için Erzurum’da köpek kafasına dua yazılır ve suya atılır. Denizli’nin Acıpayam ilçesinde çayırdaki değirmen suyunun çıktığı yere at kafatası gömülür. Erzurum’un Pasinler ilçesinde at kafatasına dua yazılıp suya atılır. Isparta’nın Uluborlu ilçesinde bir at kafatası bulunur. Güzelce yıkanır. Alın kemiği üzerine bir âyet yazılır. Bu kafatasını, saflığı ile tanınmış bir şahıs, ayak değmemiş bir akarsuya atar. Ankara’da at kafatasına, yağmur duasından sonra, dua yazılır. Kastamonu da ise at yerine koyun kafatası suya atılır[35].
Kafatası kültü, doğrudan yer-sublarla ilgilidir. Birçok noktada onların ongunu bile olabilmektedirler. Tengrici Türkler, yer-sub olarak adlandırdıkları ruhların, her yerde olduğuna inanırlardı. Her dağın, suyun, ovanın, derenin, otun, çayırın, hayvanın, taşın, çadırın ruhu vardı. Yer-sublar, yerin ve suların ruhlarıydılar. Bu yüzden de, nereden geçerse geçsin, insanoğlu, dikkatli olmak zorundaydı. Meselâ yüksek bir dağın yakınından geçen bir Türk atlısı, atından iner ve iki dizini yere vurarak, dağa doğru dua ederdi. Bu dua, hem dağın ruhuna, hem dağdaki taşların, ağaçların, hayvanların ve suların ruhlarına, hem de dağın tepesinde bulunan ataların ruhlarına yapılmış olurdu.
Yer-subların bazıları iyi, bazıları da kötü karakterliydi. Bunların içinde Albız, kötülüğün temsilcisiydi. Yer altı tanrısı ve Tengri’nin oğlu olan Erlik Han’a hizmet ederdi. Birçok kaynakta, şeytan olarak gösterilmiştir. Özellikle loğusa dönemindeki kadınlara, çocuklara ve atlara musallat olduğuna inanılırdı. Bunun kötülüklerini engellemek için kurbanlar kesilir, loğusa şerbeti dağıtılır, bazı yerlerde de kadının başına süpürge konurdu. Albız inancı, albastı, alkarısı gibi isimlerle hâlâ yaşamaktadır. Ayrıca Tengrici dönemin iyi ruhlarından olan ve Ay’ı yöneten Ay Dede’de hâlâ yaşamakta olan bir inançtır. Ben çocukluğumda Ay için Ay Dede denildiğini çok iyi hatırlarım.
Her ne kadar inanç sistemi değişmiş olsa da, özellikle ruhlarla ilgili düşüncelerde fazla bir değişikliğin olmadığı görülmektedir. Bunda İslâmiyet’in ruhlar konusuna fazla girmemesi de şüphesiz etkili olmuştur. Bu da insanların, ruh inançlarını ve birçok hastalığın, sıkıntının kaynağını, ruhlara (ya da cinlere) bağlamaya devam etmelerine neden olmuştur.
Kutlu Altay KOCAOVA / www.altayli.net