Bazı objeleri yalnızca kullanmak için yapmam.
Onlar, hatırlamak için, hissetmek için ve bir yerlerle –ya da bir zamanlarla– yeniden bağ kurmak için doğar.
Tamgasay fincanlarını işte bu duyguyla tasarladım.
Bu fincanlar, binlerce yıl öncesinden bugüne gelen sesleri kaya yüzeylerine kazınmış izlerden toplayarak taşıyor. Her biri küçük birer totem gibi; zamana direnen, anlamla yoğrulmuş, ruhu olan objeler…
Bir fincan hayal ettim…
İçine sadece kahve değil, geçmişin fısıltılarını da doldurabileceğiniz bir fincan.
Her yudumda, Orta Asya’nın soğuk bozkır rüzgârı kulağınıza bir destan mırıldasın istedim.
Tamgasay’ı sıradan bir içki kabı olarak değil; bir zaman kapısı, bir hatırlatıcı, bir yemin nesnesi olarak düşündüm.
Kadim Taşların Diliyle Şekillenen Bir Ruh
Bir zamanlar insanlar göğe bakar, yıldızları izler ve onların anlamını toprağa kazırdı.
Geyikler, güneş motifleri, avcı figürleri, spiral ve hayat ağacı gibi şekiller...
Hepsi yalnızca taşa değil, insan belleğine de kazındı.
Ben de bu işaretleri çağırdım.
Kaya gibi dokulu yüzeylere, ellerimle şekil verdiğim fincanlara, bu sembolleri yeniden kazıdım.
Onlar artık yalnızca birer desen değil; her biri birer çağrı benim için.
Ve çağrının sesi şunu söyler:
“Unutma.”
Bozkırın Sessizliğinden Günümüze Akan Bir Ritüel
Tamgasay’ın dış yüzeyi, sanki doğrudan antik bir kayanın etinden koparılmış gibi dokulu.
Petroglifleri tek tek işledim; tıpkı dağ eteklerinde binyıllardır duran kaya resimleri gibi.
İç yüzeyde ise siyahın o derin, kadim sessizliğini tercih ettim.
Siyah sır; hem zaman dışı hem de göl gibi dingin bir yüzey yarattı.
Bu fincan, sabahları hızla içilen kahveler için değil.
O; gece ateşi çevresinde sessizlikle yudumlanan içeceklerin taşıyıcısı.
İçine koyduğunuz espressoyu modern zamanların telaşına değil, eski dünyanın dinginliğine dönüştürür.
Köpüklü bir Türk kahvesiyle Anadolu’nun ninnilerini fısıldar size.
Kımızla dolduğundaysa, at sırtındaki atalarımın rüzgârına karışır...
Ateşle Biçimlenmiş, Elle Mühürlenmiş
Her bir Tamgasay fincanını kendi ellerimle şekillendirdim.
Topraktan doğdular, ateşle piştiler, sırla mühürlendiler.
İçleri siyah sırla kaplı — bir göl kadar duru, bir gecenin karanlığı kadar derin.
Dışları ise zamanın izlerini taşıyan taş dokusuna sahip.
Üzerindeki her sembol, yalnızca bir süsleme değil; her biri bir hikâyenin izi, bir belleğin kalıntısı…
Teknik Özellikler
-
Çap: 7 cm
-
Yükseklik: 6 cm
-
Hacim: 90 ml
-
Kurşunsuz, gıda dostu sır kullanılmıştır
-
Bulaşık makinesinde yıkanabilir
-
Fiyat tek fincan içindir
Bir Fincandan Fazlası: Benim İçin Bir Yemin
Tamgasay’ı yaratırken sadece seramikle uğraşmıyordum.
Aslında, unutulmuş hikâyeleri yeniden dile getirmek istedim.
Taşlara kazınmış duaları bugünün ellerine bırakmak, insanın kendi köklerini yeniden hissetmesini sağlamak…
Elinize aldığınızda yalnızca bir fincan tutmuyorsunuz aslında.
Bir halkın hafızasını tutuyorsunuz.
Bir göçün izini, bir annenin duasını, bir şamanın fısıltısını...
İşte Tamgasay budur benim için:
Bir içki kabı değil,
Bir zaman kapsülü.
Bir efsanenin taşıyıcısı.
Toprağın bilgeliğiyle şekillendi,
Ateşin diliyle pişti,
Ve eski dünyanın sembolleriyle mühürlendi.
Benim elimle doğdu,
Ama siz içtikçe asıl anlamına kavuşacak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder